Atilla Yeşilada:
“Doğu ve Güneydoğu kendi kaderine terkedilmiş durumda. Bölgeleri bırakın, bireyler arası gelir dağılımında bozulmaya da çare yok. Hükümetin kurduğu sosyal güvenlik ağını takdirle karşılıyorum fakat kime, niye, ne kadar harcama yapılıyor? Bu konuda veri yok. Teşviklerde de adaletsizlik ve verimsizlik var. Varsa yoksa inşaat ve altyapı. İnsan ve teknolojiye gerekli yatırım yapılmıyor.”
Röportaj / Nilüfer Tuba Akman
2020 yılının ilk çeyreğindeyiz. Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu güncel durumu nasıl özetlersiniz?
Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde gösterdiği çok hızlı performansın ardından, Ocak’tan itibaren yavaşlamaya geçti. Bunu Ocak sanayi üretimi, tüketici güveni anketleri, perakende ciro endeksi gibi verilerden görebiliyoruz. Düşük faizler sayesinde coşan ve harcamalara büyük destek sağlayan tüketici kredileri TCMB’nin aldığı yeni tedbirler sonrası yavaşlayacak. Bu manzaranın üstüne bir de korona şokunu yerleştirirsek, bir süreliğine duraksama olası. Petrolde ayı pazarı, enflasyon ve cari açığa iyi gelecek fakat turizm, konaklama-eğlence, dış ticaret kaybı gibi unsurları göz önüne alırsak ve eğer salgın yaz aylarını da kapsarsa, ağır zarar görürüz.
Türkiye ekonomisinin sıkıntılı alanları sizce hangileridir? Mevcut sıkıntılar nasıl aşılır? Çözüm önerileriniz nelerdir?
Türkiye’nin sıkıntısı Hükümetin halk, STK, basın ve muhalefetten görüş almadan, bilimsel teknikleri kullanmadan, hesap vermeden kendi kafasına göre ekonomi politikaları uygulamasıdır. Çözüm de katılımcı demokrasi, dünyaca kabul görmüş ekonomi tekniklerini uygulamak ve tabii ki sürekli olarak verimliliği artıracak reformlar yapmak.
Bilinçli ve kamuoyunu yanıltıcı bir çaba var
Türkiye ekonomisine yön veren uluslararası baskı grupları mevcut mu? Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde yürütmesi gereken stratejileri neler olmalı?
Her Ülke iç ve dış baskı grupları ya da lobilerin etkisi altındadır. Modern kapitalizmin kaçınılmaz yumuşak karnı bu. Fakat, bu baskı gruplarının ekonomideki gidişatı etkilediğine hiçbir şekilde kanıt yok. Biz kendi kaderimizi belirliyoruz, yanlış karar alınca da başkalarını suçluyoruz.
Borçlanma politikamız nasıl yürütülüyor? İlgili ekonomik süreçte saklanan rakamlar ya da bilmemiz gerekenler var mı?
Veri kalitesi tamamen bozuldu. TÜİK’in enflasyon ve istihdam rakamlarına güven azaldı. TCMB gerçek FX rezervlerini olduğundan yüksek gösteriyor. Bütçe muhasebesi iyice ilkelleşti. “Bizden saklanan rakam” diyemem fakat ekonomik performansı yüceltmek ve olduğundan çok daha iyi göstermek için bilinçli ve kamuoyunu yanıltıcı bir çaba var.
Türkiye açısından manzara puslu
2020 yılının son iki çeyreğindeki küresel ve yerel ekonomik görünüm sizce nasıl olacak?
Bence bu sene Dünya ekonomisi iflah olmaz. Resesyon, yani ekonomik durgunluk veya daralma kesin. Piyasalarda bir mali krizin mümkün olduğunu, fakat kesin olmadığını düşünüyorum. Salgın bütün yıl sürerse, mali kriz, mali kurumların batması ve Türkiye açısından dış borçlanmanın kesilmesi olasılık dahilinde.
Türkiye açısından manzara puslu. Korona salgına dönüşecek mi, yoksa gerçekten takdir ettiğim hızlı ve cesur tedbirler sayesinde defolup gidecek mi? İkinci bilinmez ise, hükümetin makro-ekonomi politikaları ile vereceği tepki. Daha fazla faiz indirmek ve harcama yapmak, Dünyanın her yerinde geçerli ve gerekli önlemler. Fakat bizde reel faiz negatif, bütçe açıklarında ise bu sene milli gelirin %4,5’u gibi bir hedefim var. Korona virüsünün etkilerini bertaraf etmek için daha gevşek para politikası ve daha fazla harcama dış dengeleri bozabilir, halkı TL mevduattan soğutabilir. Dolayısıyla, Ankara’nın ekonomide acil eylem planı hazırlamasını bekleyeceğim.
2016 meşum darbe girişiminden bu yana manzara hiç değişmedi
Bir sene öncesinin aynı ayı ile kıyaslandığımızda Türkiye ekonomisi nasıl şekillendi ve sonuç ne olur?
2019 yılına daralma ve yüksek enflasyonla girdik. Bu sayede cari açık sorunu da ortadan kalktı. Fakat, resesyon hükümeti korkutunca, bütçe harcamaları ve biraz da aceleye getirilen faiz indirimleri ile ekonomiye doping verildi. Bu sayede 4Ç2019’da büyüme hızlandı, fakat yılı yine %1 büyüme ile kapattık. Enflasyon da yeniden yükselişe geçti. Özetle, 2016 meşum darbe girişiminden bu yana manzara hiç değişmedi. Hükümetin gereksiz müdahaleleri ve ekonomiye duyulan güvensizlik nedeniyle iyice dinamizmini, girişimci ruhunu kaybeden bir özel sektör var. Durma noktasına gelince, hükümet teşviklerle biraz daha ömrünü uzatıyor.
Doğu ve Güneydoğu kendi kaderine terkedilmiş durumda
Türkiye’nin geçmiş yıllarda yaşadığı ciddi sıkıntılar ile günümüzü karşılaştırırsak, ortaya çıkan tablo nedir?
Sıkıntıların hiçbiri değişmedi, çünkü teşhis yanlış. Ekonomide tüm problem ve arızalar ‘Dış Güçlerin Komplosu’, ya da ‘Üst Akıl’, ‘Faiz Lobisi’ gibi müphem düşmanların eseri olarak görülüyor. Hükümet yalnız ekonomide değil, aynı zamanda yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü, serbest piyasa etkinliği gibi hususlarda yaptığı dev hataları kabul etmiyor. Ankara’da kafa değişmedikçe, ekonominin kalıcı olarak iyiye gitmesi de imkansız.
Türkiye ekonomisinde, tüm bölgelerin nabzı tam olarak tutuluyor mu? Eksik olan kalemler var mı?
Tabii ki hayır, Doğu ve Güneydoğu kendi kaderine terkedilmiş durumda. Bölgeleri bırakın, bireyler arası gelir dağılımında bozulmaya da çare yok. Hükümetin kurduğu sosyal güvenlik ağını takdirle karşılıyorum fakat kime, niye, ne kadar harcama yapılıyor? Bu konuda veri yok. Teşviklerde de adaletsizlik ve verimsizlik var. Varsa yoksa inşaat ve altyapı. İnsan ve teknolojiye gerekli yatırım yapılmıyor.
Helva yapacak yapısal reform ve değişim politikaları tamamen terkedildi
Ülke olarak güçlü ve / veya güçsüz yanlarımız nelerdir? Nerelerde yeterli ya da eksik kalıyoruz?
Türkiye bir bölge devi olabilir. Akıl almaz bir insan potansiyelimiz, dev tarım arazilerimiz, turizm, yetişmiş insan gücü, ne ararsanız var. Fakat bu faktörleri etkin biçimde bir araya getirip helva yapacak yapısal reform ve değişim politikaları tamamen terkedildi. Türkiye son 18 ayda ihracata dayalı büyümeden, ithal ikamesine, oradan yüksek katma değerli üretim ve en nihayetinde bildik “Kredi pompalayalım” modeline geçti. Hükümetin ekonomiyi yönetecek vizyonu olmayınca, bir de özel sektöre yerli yersiz müdahale edince, potansiyel boşta kalıyor.