
Sinan Vargı // Tüketici Dernekleri Federasyonu TÜDEF Genel Başkan Vekili ile Gıda ve Sağlık Komisyonu Başkanı
Kıdem tazminatı konusunda şu andaki durum ile kayıplar arasında bir karşılaştırmalı değerlendirme yapalım.
Şu anda;
Yol, yemek, erzak, sosyal haklar eklenerek, kıdem tazminatı için bir yıla 30 günlük brüt ücret baz alınıyor.
Fona devredildiğinde ise;
Yol, yemek, erzak ve sosyal haklar EKLENMEYECEK. Bir yıla 13 günlük BRÜT ücreti baz almayı düşünüyorlar.
Şu anda;
10 yıllık bir işçinin kıdem tazminatı, eğer asgari ücret alıyorsa, Brüt Asgari Ücret, 2.558 TL. Yemek, 200 TL, Yol 205 TL, (varsa eğer diğer sosyal haklar ödenekler, fazla mesailer v.b de Kıdem hesabına eklenir) Toplam Brüt 2.963 TL tutar. On yıl üzerinden alacağı kıdem tazminatı bedeli ise 29.630 TL. olur.
Fona devredildiğinde ise ;
10 yıllık bir işçinin kıdem tazminatı, 1 yıla 13 günlük brüt ücret ile 1.108 TL. Yol artı yemek hesaplaması yok. Toplam on yıl üzerinde 11.080 TL
O zaman on yıllık işçinin kaybı ne kadar?.. 29.630 TL – 11.080 TL = 18.550 TL
Şu anda ;
Erkek işçi askere giderken kıdem tazminatı alabiliyor, Kadın evlendikten sonra bir yıl içinde işten ayrılırsa kıdem tazminatı alabiliyor. İşçi haklı nedenle fesih yapıp Kıdem Tazminatı alabiliyor.
Fona devredildiğinde ise ;
Erkek işçi askere giderken, Kıdem tazminatı alamayacak, kadın işçi evlendikten sonra bir yıl içinde işten ayrılırsa kıdem tazminatı alamayacak, işçi haklı nedenle fesih yaparsa, kıdem tazminatı alamayacak.
Durum bu kadar basit.
Türk Milleti, ülke dara düştüğünde devletinin paraya, altına, silaha, ihtiyacı olduğunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak elinde avucunda ne varsa verdi. İstiklal Savaşında “bedeli zaferden sonra ödenmek üzere” halktan toplanan yardımlar zaferden sonra tek tek geri ödendi. Bugün siyasi sonuçları bir kanunla ortadan kaldırılan 27 Mayıs darbesi sonrasında “devlet hazinesindeki altın stokunu takviye etmek” amacıyla silahlı kuvvetler mensupları ile ailelerinin başı çektiği bir kampanya başlatıldı ve binlerce kişi alyanslarını hazineye bağışladı. Kimi yerlerde halkın gelirinin bir kısmını hazineye bıraktığı, esnafların fiyat indirdiği de oluyordu. Alyanslarını bağışlayanlara milli birlik komitesi yönetimi tarafından bakır “devrim” yüzükleri verildi. Bakır yüzük takmayanlar “Menderesçi bu” diye itham edilirdi.
Benim çocukluğumda 1974’lerde kendi uçağını kendin yap kampanyası yapıldı, bir liralık sinema biletlerine bile 25 kuruşluk pullarla kendi uçağımızı yapmaya soyunduk. Çok az insan Türkiye’nin ilk uçak fabrikasının 6 Ekim 1926 tarihinde TOMTAŞ uçak fabrikası olarak açıldığını. 1927 yılının sonuna kadar ise 30 adet Junkers üretimi gerçekleştirildi. Türkiye’nin bu ilk uçak fabrikası ortak Junkers – Alman firmasının mali sıkıntıları nedeni ile iflas etti deseler de ben buna da bir türlü inanmıyorum. Hollanda’ya bile İkinci Dünya Savaşı öncesinde uçak satan Kayseri Tayyare Fabrikası da ayrı bir tarih. Pekiyi hani biz bir yolcu uçağı yapacaktık, bir yerli araba yapacaktık.
Benim çalışma dönemim boyunca Kıdem Tazminatı Fonu, gibi birçok fonun çalışma hayatı üzerine binbir vaatlerle bir kâbus gibi çöktüğünü ve sonradan fona kesilen paraların değişik amaçlar için harcandığını gördük.
Marmara depremi sonrasında özel iletişim vergisine dönüşen deprem vergisi ya da özel iletişim vergisi 1999-2019 arasında toplam 67,85 milyar lira kaynak oluşturulmuş. Bu paranın da akıbeti belli değil. Sisler arasında birtakım sayılar. Bir diğer örnek Konut Edindirme Yardımı. Kimsenin bu fonlarla konut aldığı söylenebilir mi? Ya da işsizlik fonu. Fonun 132 milyar dolarlık bir kaynağı var ancak fonun kaynaklarının ezici çoğunluğu (yüzde 90-95 arası) devlet tahvillerine yatırılmış durumdadır. Fon kaynakların büyük bölümü devlet tarafından borç olarak alınmıştır.
Siyasi iktidarın yapmak istediği, aslında tıkanan ekonomiye yeni bazı olanaklar sağlamak. Fon, bireysel emeklilik modeli olan Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’nin bir parçası yapılmak isteniliyor. Hükümetin hazırladığı Orta Vadeli Program’da Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’nin “ekonominin uluslararası sermaye hareketlerindeki oynaklığa dayalı kırılganlığını azaltacağı, reel sektöre TL cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacağı” vurgulanıyor.
“Sermaye, piyasa” gibi ifadelerle işçilerin temel güvencesi, en önemli kazanımı olan kıdem tazminatının yana yana getiriliyor olması bile, emeğe bakışı gösteriyor. Bu konunun diğer tarafı da tüm çalışanları içine alacak “zorunlu bireysel emeklilik sistemi (BES)” olması ikinci aşama olarak bekletiliyor.
Bunlar işin görünenleri, bu fon aslında birkaç gizli ajandayı da gizliyor. Önce kıdem tazminatı sonra, kıdem ihbar ne varsa sıra onlarda. Yani kıdemin, ihbarın, emekliliğin olmadığı iş bulduğunda çalıştığın, belki de kişisel ve aile sağlık harcamaların için bile Amerika Birleşik Devletleri örneğinde olduğu gibi özel sigorta şirketlerine para ödemek zorunda kalacağın bir çalışma sistemi. Aynen Tekel’i, suyu, elektriği özelleştirirken söyledikleri parlak sözler gibi, bu da güzel bir tepsi de neyin gidip neyin kalacağı yorumlarının bile yapıl(a)madığı haberlerle kamuoyuna sunuluyor.
“Anlaşıp gelin” denilen taraflar da bu sisteme karşı olduklarını beyan ederken fonlardan bu ülkeye bir gelecek görmedikleri için karşı çıkıyorlar belki de.
27 Mayıs’tan sonra ailelerin ellerindeki altın alyansları toplayıp yerine bakır yüzük dağıtılması gibi kıdem tazminatı da işçinin kendisinin ve ailesi için planladığı altın bir gelecekten bakır bir geleceğe doğru çalışanları geçmeye zorluyor. Karşı çıktığında ise damgalamalar dünden hazır. “Vay siz ülkenin ekonomik geleceğine dirlik düzenine mi karşısınız” diye. Tam korona salgını aşamasında eylemler olmasın diye zamanlaması da iyi seçilmiş bir değişiklik. Milyonlarca işçinin ve ailesinin geleceği “uluslararası sermaye hareketlerindeki oynaklığa, reel sektöre TL cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynağa” ayrılıyor. Uluslararası sermaye hareketlerinde ABD ve veya AB’de birileri ekonomik manipülasyon yaptıkça gitti bizim işçinin ve ailesinin geleceği.
Bu sistemi getirenlerde bir gün iktidarı bırakırlar. Yenileri gelir ama bir daha bu hakları kazanmak gerçekten imkânsız hale gelir. Gitti mi gider, bugüne kadar olduğu gibi..
Fon dendiğinde insanların inanmaması da bu yüzden.