Sinan Vargı // Tüketici Dernekleri Federasyonu TÜDEF Genel Başkan Vekili ile Gıda ve Sağlık Komisyonu Başkanı
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Osmanlı’nın borcunu toplamak için yabancı devletler tarafından kurulan Reji idaresi sırasında Türk köylüsü kendi içeceği tütünü önce Rejiye üç kuruşa verir sonra on kuruşa geri alırdı. Bir köyden başka bir köye izinsiz tütün ve tuz taşımanın cezası çok ağırdı. Rejinin kendi silahlı korucuları vardı. Bazı kaynaklar Reji kolcularının yirmi binin üzerinde Osmanlı köylüsünü vurarak öldürdüğünü yazarlar.
Şimdi geriye doğru baktığımda tarihin bir bakıma yeniden tekerrür ettiğini görüyorum. Hani kolcusu adam öldüreni yok ama yine de kendi içtiğin tütünü alıp bir sigara sarman veya oradan oraya götürmen yine bir şekilde yasak.
Bunu isteyen kim… Aslında isteyen de isteyenin her dediğine “ hım” diyen de benzer.
Memalik-i Şahane Duhanları Müşterekül Menfaa Reji Şirketi veya kısaca “Reji”, Osmanlı Devleti, Düyun-u Umumiye ve üç bankacılık grubu (Die Österreichische Kreditanstalt – Viyana, Banker S. Bleichröder – Berlin ve Bank-ı Osmani-i Şahane – İstanbul) arasındaki görüşmeler sonucunda 27 Mayıs 1883 tarihli sözleşmeyle yabancı sermaye ile kurulan tütün ticareti tekel ayrıcalıkları olan bir özel kâr ortaklığı şirketidir. Kırım Savaşı’yla başlayan iç ve dış borçlanma sürecinin sonucunda Osmanlı Hükümeti borçlarını zamanında ödeyemeyeceğini açıklayınca (1875) Alacaklı devletler Osmanlıya büyük tepki gösterdi ve Osmanlının ödeme planını kabul etmedi. Osmanlı maliye sistemine de güvenmeyen alacaklılar Ülkede toplanan vergileri kendi kurdukları bir teşkilat Duyunu Umumiye vasıtasıyla toplamak istediler Artık vergileri Osmanlı memurları değil Alacaklı ülkelerin kurduğu şirketin Reji memurları toplayacaktı. Bunun neticesinde Osmanlı Devleti’nin en önemli gelir kaynağı tütün, tuz ve kahveden toplanan vergiler alacaklı ülkelerin kurduğu Reji şirketine 30 yıl süreyle bırakıldı. Reji İdaresi kendi memur ve silahlı kolcuları vasıtasıyla vergi toplamaya başladı ve toplanan bu vergiler Osmanlı Devleti’nin borcundan düşülmeye başlandı.
Osmanlı üreticisi ürettiği tüm tütün, tuz ve alkolü Rejinin belirlediği fiyattan Reji idaresine vermek zorundaydı.
Cumhuriyet kurulduğunda ise 26 Şubat 1925’te Tütün Rejisi lağvedildi. 1 Mart 1925’te Tütün Rejisi Fransızlardan devletçe satın alındı ve tüm hak ve yükümlülükleri devlete devredildi 26.11.1925 tarih ve 558 sayılı Tütün İdare-i Murakatesi ve Sigara Kâğıdı İnhisarı Hakkında Kanun yürürlüğe girdi. 1930 yılında, 1701 sayılı Tütün İnhisarı Kanunu çıkarıldı. Tütün, alkollü içkiler, tuz, barut ve patlayıcı maddelerle ilgili “inhisar” hizmetlerini yürütme görevi 1932 yılında kurulan İnhisarlar Umum Müdürlüğü’ne verildi.
Pekiyi çok uluslu emperyalist güçlerin Türk tütünü üzerindeki sahip olma tutkuları bitmiş miydi sizce.
Hayır… 1925’ten 1932’ye kadar süreci izlediler. 1932 yılında yeni kurulan inhisarlar idaresini bile satın almak için planlar yaptıklarını ancak 2008 yılında TEKEL sigara biriminin ihalesi sonrası açıkladılar. Kısa adı BAT olan şirket, Tekel’i 1932 de düşündük, 76 yıl sonra aldık diye açıklama yapmıştı. TEKEL’in sigara bölümünün özelleştirme ihalesini 1 milyar 720 milyon dolar ile kazanan British American Tobacco’nun yönetim kurulu başkanı Jan de Plessis firmanın Tekel’i almaya karar verdiğini söyledi. (Hürriyet 2 Mayıs 2008 )
Yani çok uluslu şirketlerin Türk tütünü üzerindeki hesapları hiçbir zaman bitmedi. Her ne kadar şu anda içtiğimiz sigaraların tamamı da çok uluslu tekellerin ürünü de olsa geriye kalan tek ürün sarmalık tütünde de insanlar tütün alıp elle veya makine ile küçük küçük sarıyor ve içiyorlar diye sıra sarmalık tütüne de gelecekti.
Şu anda sigara piyasasının durumuna bakalım.
Bandrollü sigaralar bağlamında, Türkiye’de şu anda yılda 120 milyar adet sigara satılıyor. Bandrollü sigaralar, ülkenin her yanında bulunan ruhsatlı 194 bin adet satıcıda satılıyor. 120 milyar adet sigara 6 milyar paket sigara demek. Her gün satılan sigara paketi sayısı da 16,4 milyon paket.
Sigara satışlarında bu rekor patlama aslında Türkiye’nin tütünle-sigara ile mücadele gibi iddialarına da gölge düşürmüş durumda. Örneğin, 2019 yılında iç piyasada satılan 119,7 milyar adet sigaradan elde edilen 77,2 milyar TL hâsılatın yaklaşık yüzde 85’i vergi geliri, yüzde 15’i şirketlere net ciro olarak yazıldı. Yani Türkiye 2019 yılında vergi gelirlerinin büyük bir bölümünü sigaradan kazandı.
Geriye kalan ne
Geriye kalan pipo bandrollü puro, sigarillo, nargile tütünü, pipo tütünü, sarmalık tütün, makaron (boş sigara tüpü), sarmalık sigara kağıdı da bulunuyor, ancak sigaradan farklı olarak, bunların bandrollü satışları göz ardı edilebilecek kadar ufak, zira bu ürünler daha çok bandrolsüz satışa konu oluyor.
Ya sarmalık tütün. İşte çok uluslu tekellerin gözünü diktiği yeni bir alan orası
Önceleri masum bir elde sarma şekli ile başlayan bu sarmalık tütünler, giderek yılda normal bandrollü ürünlerin beşte biri kadar bir alana doğru genişledi. Türkiye’de Yurt geneline yayılmış, çeşitli kaynaklara göre sayısı 6 ile 20 bin dolayında değişen satış noktasında, bu tütünlerden üretilmiş bandrolsüz sarmalık tütün ile içi doldurulmuş makaron satışı yapılıyor. Artık neredeyse her mahallede tütüncü adı verilen dükkânlar veya tezgâhlar var. Önceki yıllarda gerçekleşen kayıtlı boş makaron satışları da dikkate alındığında, günümüzde bu piyasanın hacmini yaklaşık 28,5 milyar adet/yıl sigara muadili olarak hesaplamak olası. Yurtdışından kaçak giren sigaraların piyasa payının ise yüzde 5 ile 12 arasında değiştiği iddia ediliyor. En düşük oran alındığında bile, kaçak bandrolsüz sigara hacmini en az 6 milyar adet/yıl olarak kabul etmek gerekiyor.
Muş, Adıyaman ve Bitlis, olmadı başka illerin tütünleri toplanarak, bu dükkanlarda satışı yapılmaya başlayınca, bunu dur demesi gerekenlerin başında kim gelecek sizce? Yazımızın başında da bir benzerlik kurduğumuz çok uluslu tütün şirketleri “çok büyük oranda vergi kaybınız var, bu alanı bir şekilde kontrol altına almak lazım” türünden söylemlerle sarmalık tütünü de aslında piyasa da kendilerine önemli bir rakip olarak gördüklerini de gizlemediler. 2003’te 319 bin olan tütün çiftçisi sayısı günümüzde yaklaşık 56-60 bine düştü. Kalan aileler, özellikle Ege bölgesinde, kendi toprakları üzerinde taşeronlaştılar; ancak kentte çalışan aile bireylerinin desteği ve ücretsiz yaşlı, kadın ve çocuk işçiliği ile tütün tarımını sürdürüyorlar.
Bandrolsüz tütün ürünlerinin kooperatifler yolu ile pazarlanmasından söz ediliyor. Pekiyi alıcı kim olacak. Yine sigara şirketleri. Pekiyi sizce Türk tütününü kendi sigaralarında yüzde beş, yüzde on, on beş oranlarında kullanamaya devam edecekler mi? Pekiyi yoksul tütün üreticisi köylünün kooperatif kurması tesis kurması mümkün mü? Kooperatifi kimler destekleyecek… Kuşkusuz bu soruların cevabı, hep Samsun, Maltepe, Bafra, Birinci, Hisar, Yeni Harman gibi sigaraların neden piyasadan çekildiğine ve onların yerini insanımızın dilinin bile dönmediği markaların aldığında yatıyor. Adıyaman’ın, Muş’un, Bitlis’in, Ege’nin köylüsü yeni bir düzene doğru itiliyor. Adı belki reji değil ama kendi tütününü bile saramadığın bir düzen. Acaba bu bölgenin oy potansiyeli nasıl gelecekte şekillenecek. O d ayrı bir merak konusu.
Türkiye’ye kendilerini bir sigara tekeli olarak gören çok uluslu şirketler, piyasada özellikle beşte bire varan oranda bir başka yerli oyuncuya izinleri ve tahammülleri yok. Bu yüzden köylü ile siyasi iktidarın göz yummak konusunda vardıkları yazılı olmayan anlaşmanın de değişmesini istiyorlar. Artık yetti beşte bir kaçak piyasa diyerek tepkilerini dile getirmeseler bile, bu tepkilerini vergi kaybı gibi güzel bir pakete sararak gösteriyorlar. Bizim gariban tütün köylüsünün durumu ise kendi alıp sattığı tütünü ise yine bir başka alıcıya satmaktan başka çaresi yok. Aynı çay’da da olduğu gibi.
Pekiyi üreticiler ne diyor. Onların iki sorusu çok önemli.
“Madem Türkiye’de sigara içiliyor, neden Adıyaman tütünün içilmesine izin verilmiyor, neden bize hapis verilirken yabacı üreticiye dolarlar veriliyor, neden yurt dışından sıfır gümrükle tütün ithal ediliyor da yerli üretim baltalanıyor ve engeller çıkarılıyor? Üreticinin feryadına kooperatif diye bir çözümle yanıt aranıyor. Çelikhanlı tütün üreticisi, öneriye karşılık, “Şimdi devlet katında sarmalık tütün yasaklandı. Madem kooperatif kurulacaktı, madem işleyecektiniz TEKEL’i neden kapattınız” diye soruyorlar.
Üreticiden ucuza da alınacak bu tütünler ne olacak pekiyi. Ben 35 yıllık tütün ve sigara mücadeleme güvenerek bunların bir sigara haline geleceğini hiç düşünmüyorum bile. Yine Türk insanı Virginia tütününün üzerine yüzde on şeker ve 130 dan fazla kokulandırma maddesi ile üretilen adını bile zor söylediği markaları içecek. Gençlerimiz sigaraya alışsınlar diye nargile kahvelerine gidecekler. Karpuzlu limonlu, çikolatalı rom’lu kokulu tütünlerle nargileye, tütüne ve nihayetinde çok uluslu şirketlerinin ürettikleri sigaraların tiryakisi olacaklar.
Bunun adı da bir özelleştirme aslında, sarmalık Türk yerli tütününün de son kale olarak özelleştirilmesi…
Bir gün birileri çıkıp şu hesabı yapsalar ülke gerçeği görecek. Sizin sigara satışından elde ettiğiniz kısa dönemli vergi gelirleri aslında uzun dönemde, kalp damar hastalıklarına, akciğer hastalıklarına, kansere, kemoterapi ilaçlarına, sağlık giderlerinin artmasına-işgücü kayıplarına ödediğiniz paradan çok daha az. Ülkede kanser katlanarak artıyor.
Ama bir gerçek daha var ki, ülkenin maliyesinin kısa dönemli gelire çok ihtiyacı var…
Sonra ölen ölür, kalan sağlar bizimdir. Sigara mücadelesi de sözde kalıyor. Sağlık ile Tarım, Sağlık ile Maliye hep savaş halinde. Ya da öyle görünüyorlar.
Balkondaki sigara içen adamı azarlamak yerine, ülkede giderek artan tütün ve sigara tüketimini azaltacak politikalara ağırlık vermek gerekmiyor mu?