Nihat Altay // Tüketici Hak Arama Derneği Genel Başkanı
Covid-19 tedbirleri kapsamında öyle düzensiz uygulamalar var ki şaşırmakla kalmıyor, “nasıl olur”? diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz. Konu ile ilgili hangi birini yazacağıma, nereden, nasıl başlayacağıma bir türlü karar veremedim.
Öncelikle bir yanda şehrin en lüks yerlerinde tabiri caizse insanların ağız ağıza oturduğu açık kafeler. Diğer yanda kapatılan bar ve kahvelerde mağdur olan esnaflar var. Pek çok içkili mekan hijyen ve tedbir kapsamında kapatılıyor. Bu mekanları içkili diye kapatıyorsanız, o zaman bütün içkili mekanları kapatmanız gerekir ki mağdur olan esnaflar uygulanan çifte standarda tepki göstermesin. Alkol tüketilen bir mekanın restoran veya bar olmasının arasında ne fark var? İçkili restoranlar kapatılmıyor ancak barlar kapatılıyor. Bu mekanlar düzensiz bir şekilde işletiliyorsa süresiz kapatmak yerine uyarı veya ceza verilir, günlük veya haftalık tüketilmesi gereken stokları varken bu stokları eritmek noktasında belirli bir süre sağlanabilirdi.
Lokantaların da bu işletmelerden bir farkı yoktur. Ve arka sokaklarda ki lokantaların mesafe ve hijyen tedbirlerine uydukları söylenemez. Kapatılan mekanların bulaşma riskini daha çok artırdığı düşünülüyorsa, sabah 08:00’dan başlayıp akşam 22:00’a kadar bir dakika dahi boş kalmayan masaj salonlarında ki temasa ne diyeceksiniz?
Bir bardak çayın 5 lira, bir fincan kahvenin 10 küsür lira olduğu kafelerde sosyal mesafe veya tedbirlere uyulmadığı gibi bir o kadar da kalabalık olduğunu gözlemliyoruz. Oyunlu kahvede oyun kağıtlarından gelecek bulaşma riskinin önemi, nedense kafelerde masadan masaya dolaştırılan şal atkılarda önemsenmiyor.
Aynı şekilde uçağa binmek veya güvenlik kotrollerinden geçmek için sıra beklerken, sosyal mesafeye riayet noktasında gösterilen çaba uçağın içerisinde neden gösterilmez? Uçağa binene kadar arada bir metre mesafe kuralının olduğunu güvenlik görevlileri her adımda uyarıyor. Ancak uçağa bindiğinizde koltuklarda 3 kişi yan yana oturan yolcular, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye sormaktan kendini alamıyor.
Camilere uygulanan tedbir ve denetim, halkın iç içe olduğu mahalle arası pazarlarda uygulanmıyor. Buralarda tıklım tıklım insanlar birbirinin bir karış yakınında gezinerek alışveriş yapıyorlar.
Yine tedbir kapsamında yağmurlu, fırtınalı havada banka dışında bekletilen ve teker teker içeri alınan vatandaşlara reva görülen uygulamalar, neden halk otobüslerinde uygulanmaz. Halk otobüsü veya minibüslerde iki kişi, üç kişi yan yana oturarak seyahat ediyor.
Normal bir vatandaşa test yapılması için semptomların eksiksiz olması gerekiyorken, hiç semptom göstermeyen vekile ayda 7 kere test yapılabiliyor.
Bunlar gibi daha pek çok örnek yazabilirim. Sonuç olarak tedbirlerin etik ve hiç kimseyi mağdur etmeyecek şekilde alınması gerekir ki, tepkilere neden olan soru işaretleri giderilsin.