Depreme karşı rantsal çözüm yerine, halk tabanlı yerleşik düzen ve doğayı koruyan çözüm istiyoruz

437

Aziz Koçal //Tüketiciyi Koruma Derneği (TükoDer) Genel Başkanı

21 yıl önce, malzemeden çalarak, mevzuata uymadan, uygun zemin aranmadan dolgu alanlarına, bataklık arazilere, dere yataklarına, denetim yapılmadan yapılan konutların getirdiği büyük felaket ile canımızı yakan, deprem nedeniyle, Türkiye en karanlık günlerinden birini yaşadı. Depremin değil sağlam olmayan binaların öldürdüğü depremde, Resmi rakamlara göre, 18.373 kişi ölmüş, 23.781 kişi yaralanmıştı.

Deprem sonrası, İstanbul ve bazı deprem bölgelerinde belirlenmiş olan toplanma ve çadır alanlarının büyük bir çoğunluğu bir müddet sonra imara açılarak, AVM ve gökdelenlere dönüştürülüp birilerine peşkeş çekilmiştir. Artık neredeyse deprem sonrası toplanacak boş alanın kalmadığı ilgili meslek odaları tarafından yıllardır dile getirilmektedir. Toplanma alanlarının eksikliği ve kullanılma tarzı, vatandaşların deprem anında ve sonrasındaki can güvenliğini tehdit eder durumda olup, depreme dayanıklılığı şüpheli evlerden, dışarısı daha güvensiz hale gelmiştir.

Tüketicilerin Evrensel tüketici haklarından biri olan bilgilenme hakkı çerçevesinde yetkililere soruyoruz; “Türkiye ve İstanbul’da ne kadar deprem toplanma alanı vardır? Ne kadarı deprem toplanma alanı statüsünden çıkarılmıştır? Bu alanlara ne olmuştur? Ne kadar alana AVM ve rezidans yapılmıştır? Buralar kimlere verilmiştir?” Bu bilgilerin kamuoyu ve halkımız ile paylaşılması, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı kapsamında açıklanması devletin görevidir.

Anayasamızın 172.maddesinde hayat bulan “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır,” hükmü gereği, İstanbul ve diğer deprem bölgeleri için belirlenmiş toplanma ve çadır alanlarının çok ivedi olarak tespitlerinin yapılması, işgal/kaçak yapılanma var ise kaldırılmalı, olası depremde yaşam alanlarının oluşturulması için ihtiyaç olan yeterli sayıda toplanma ve çadır alanları belirlenerek halka duyurulmalıdır.

Yıllardır sorduğumuz gibi tekrar soruyoruz;

“Deprem Danışma Kurulu toplanmakta mıdır? Deprem konusunda tüketicileri bilgilendirme çalışmalarına yön vermek için hiçbir çalışma yürütülmekte midir? Deprem Danışma Kurulu’nda tüketiciler neden temsil edilmemektedir? Deprem konusunda geleceğe ilişkin çalışmalarda bize yol göstereceğine, rehber olacağına inanmak istediğimiz, Ulusal Deprem Stratejisi ‘UDSEP’ çalışmaları ne aşamadadır? Gölcük deprem sonrası toplanan deprem vergileri gölcük depreminizde zarar gören depremzedeler için kullanıldı mı? Bu konuda bilgi veren bir yetkili neden yoktur? Meslek örgütleri bu çalışmaların neresindedir?”

Bilimin ve mühendisliğin gereklerini yerine getirmeyerek, depremin bir doğa olayı olduğu gerçeğini kabul etmek ve kadere bağlamak tek kelime ile kolaycılıktır. Deprem ile birlikte oluşan can ve mal kayıplarını kadere bağlamak bilim ile bağdaşmamaktadır. Depremler sonrası yara sarma anlayışından ziyade; bilimin, tekniğin, mühendisliğin ve aklın getirdiği bilgi ile afet öncesi yapılması gereken görevler yerine getirilmelidir. Unutmayalım ki, bir doğa olayının afete dönüşmesi insan kaynaklı eksiklikler ve hatalar zincirinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İMO ve Üniversitelerin yapmış olduğu incelemeler, yapı stokumuzun sorunlu olduğunu ve deprem güvenliğinin olmadığını ortaya koymaktadır.

Şehir planlamacıları ve diğer meslek örgütlerinin tüm uyarılarına rağmen vatandaşın yaşamını tehdit eden kıyı dolguları hızla yapılmaya devam edilmektedir. Olası depremin yaratacağı bir tsunaminin (dev dalgalar) dolgu olan tüm kıyıları yutacağı unutulmamalıdır. Bu doğa olayının gündüz veya akşam saatlerinde olabilme ihtimalini düşünmek bile felaketin boyutlarının ne derece korkutucu olduğunu anlamamıza yeterlidir.

Ancak üzülerek ifade etmek isteriz ki, karar verme erkini elinde tutanlar giderek artan biçimde, yalın gerçeklikten ve bilim alanından kopmakta olup bilimsel ve teknik doğruları göz ardı etmeye devam etmektedirler. Gölcük merkezli Doğu Marmara Depreminin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen mekân ve çevre güvenliği olan bir yapılaşma düzeninin oluşturulmadığını görmekteyiz. Ve maalesef ki toplumsal yaşam, deprem tehlikesi dikkate alınarak düzenlenmemektedir.

Dahası, mevcut şartlar bahane edilerek yeni bir düzen kurmaya çalışanlar ne yazık ki yeni bir rant sistemi yaratmaktadırlar.  Bu sistemin adı da ‘Kentsel Dönüşüm’ konulmuştur. Yaratılan bu düzen yeni zenginler oluşturmuş yeni rant kapıları açmıştır. Kentsel dönüşüm; sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünlük arz edecek bir çalışma ile ele alınmalıdır. Tüketiciler yerleşik düzenden uzaklaştırılmadan, birlikte ve ortak yaşam kültürü geliştirilerek kentsel dönüşüm hayata geçirilmelidir. Tek hedef tüketicinin sağlıklı bir çevrede, güvenli bir konutta yaşamasının sağlanması ve depreme karşı sağlam binaların yapılması olmalıdır. Yaşam alanları konutların güçlendirilmesi veya yenilenmesi için rantsal Kentsel Dönüşüm yerine, Halk tabanlı yerleşik düzeni koruyan, aşırı ekonomik kayıplara yol açmayan bir sistem yaratılmalıdır. Bunun için “kaynak yok” söylemleri gerçeği yansıtmamaktadır. Geçmediğimiz köprü, yol ve tünellere ödenen geçiş garantileri, gitmediğimiz hastanelere verilen hasta garantileri için ödenen farklar bile halkın çıkarları doğrultusunda dönüşümde ciddi bir kaynaktır. Ayrıca büyük sermayelerin bazılarına tanınan istisnalar ile uzun vadeli, sıfır faizli veya çok düşük faizli krediler, evini dönüştürecek yurttaşlarımıza tanınarak, uzun vadeli, belli bir dönem ödemesiz, düşük faizli krediler sağlanmalı, KDV de de istisna uygulanmalıdır.  

Piyasa koşullarında alınır-satılır bir meta haline dönüştürülen kentsel planlama, yapı üretimi ve denetiminde kamusal denetim yok edilip, meslek örgütleri de sistemin dışına itilerek, toplum afet riskleri ile karşı karşıya bırakılmaya devam edilmektedir.  

Deprem bir kez daha kapımızdadır, Deprem gerçeğini unutarak felaketini bekleyen bir ülke durumuna geldik. Bu sebeple, Tüketicilerin yaşam güvenliğinin sağlanması için, bilim ve teknoloji kullanılarak Mimarlar, Mühendisler ve Şehir Plancılarının içinde bulunduğu kamusal bir çalışma yapılarak, Afetlere dayanıklı sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentlerin derhal oluşturulması gerekmektedir. Doğanın tahribinden, şehirlerin talanından bir an evvel vazgeçilmelidir.

Saygılarımızla.